top of page

Kaçış yok

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 29 Kas 2019
  • 9 dakikada okunur

Bugün yine astroloji dersinde gördüğümüz bazı şeylerden esinlenerek düşündüğüm bazı şeylerden bahsetmek istiyorum. Ve aslında sonrasında başka bir gün yazacağım benim için önemli bazı şeylere zemin olacak burada yazılanlar aslında. Konumuz 6.ev, Başak burcu, 12.ev, Balık burcu.

Benim için önemine gelirsem, haritamda Kuzey ay düğümüme kavuşum yapan Ay’ımın yengeç burcunda balzamik olduğu için Balık burcu enerjisinde çalışıyor olması. Bunun bendeki tarifi ise sezilmeyi bekleyen koca bir okyanus var önümde, hissedilmeyi bekleyen koca bir okyanus hatıralar var, koca bir okyanus muamma var. Kafamda oluşan manzarada bir gece kumsalda oturmuş koca bir okyanusu izleyen bir küçük kız var. Ay’ımın balık enerjisinde çalışıyor olması aslında kolektif olan 12. Ev ve konularıyla da alakalı ve tabi Neptün.

Balık burcu, ve tabii Neptün aynı zamanda, teslimiyeti, fedakarlığı, kendinden vazgeçmeyi ve aynı zamanda şifayı da temsil ediyor.

Aslında balığın zıttı Başak burcuna bakarsak konuyu daha iyi anlayabiliriz. Başak burcu hizmeti, görevleri, mükemmelleşme çabasını, iyileştirme uğraşısını gösterir. Merkür etkisindeki bir Başak çok detaycı ve titizdir çünkü mükemmelleştirmesi gereken bir şey vardır ve en ince ayrıntısına kadar incelemelidir. Ve bu şey aslında kendidir. Ama Merkür’ü sadece dışarıyı incelemek için kullanırsa kendini kaçırabilir. Eğer kendini incelemek için kullanırsa o zaman içine bakabilir. Kendini terbiye edemediyse tabi ki de kuşkucu, eleştirel ve sadece kusurları gören olacaktır. Tabi ki de kusurları görmelidir ama düzeltebilmek için. Aslan’dan sonra gelen ve artık diğeri dediğimiz sosyal Terazi’den de önce gelen Başak aslında kendiyle baş başa kalabildiği son yerdedir ve en büyük hizmeti de belki kendine olandır. Buradan nasıl çıkarsa Terazi’de ona göre sosyalleşecektir. O yüzden Aslan ile oluşan benliğin Başak’da iyileştirilip son rötuşları yapılmaktadır.

Bir insan kendini incelemeli ve potansiyellerinin en üst seviyesine çıkmasını hedeflemelidir sağlıklı bir Başak olarak. Başkalarıyla iletişime geçecek Başak nihai benliğini en verimli hale getirmelidir. Çünkü bütün Başaklar buluşup az sonra Terazi adı altında tanışacaklardır. Yani her biri ışıl ışıl parıldayan birer Venüs parçası olan insanlar.

Her biri kendi potansiyelinde parlayarak birbirine ilham verecektir. O yüzden gün yüzü arenasına çıkmadan önce en faydalı hale gelebilmelidir. Topluma karışıp ilham verecekse, fayda sağlayacaksa, etkileyecekse parlak ve sağlıklı olmalıdır. O yüzden topluma karışacak her birey bereketli olmalıdır. Başak o son üründür işte. Sunuma hazır, topluma hizmet etmeye ve kendini feda edip sunmaya, kendi bireyselliğini topluma katmaya ve hizmet etmeye gelmiştir. Zaten diğerlerine karıştığı anda etkilenerek onun benliği de değişmeye devam edecektir. Bir toplulukta, 2 kişi, 100 kişi, milyonlar fark etmez, her birimiz bir katkıda bilinçli ya da bilinçsiz olarak bulunuruz. O yüzden bir duvar örülecekse o duvarın her bir tuğlası sağlam, sağlıklı olmalıdır duvarın sağlamlığı açısından. Başak şifalanmış yani kendini kusurlarını iyileştirerek en sağlıklı şifalanmış haline getirmelidir ki varlığı gün yüzünde terazi sıfatında en parlak Venüslerden biri olsun. Hem kendi öz varlığı hem ait olduğu bütünlüğün iyiliği adına. Ve o yüzden Başak’ın topluma sadece kendi olarak, en yüksek potansiyelini sağlayan bir insan olarak katkısı bir hizmet olacaktır, herkese de ve de dolaylı kendine de şifa olacaktır. Başak’ın bu hizmeti aslında karşısındaki Balık’ın kolektif olarak bunun sonucunda kendiliğinden şifalanması ile aynıdır.

Ne Başak ne Balık bir Aslan gibi aynı egoyu sürekli halde tutma, süreklilik ile güçlü kılma derdindedir. Gerçek süreklilik, gerçek güç ve gerçek sonsuz benlik sürekli yıkılıp daha yenisinin yerine gelerek oluşmasıdır. Gerçek ve güçlü benlik, sürekli benlik aslında sürekli değişen ve yenilenebilen bir benliktir. Çünkü değişim sabittir, değişim kendi içinde yıkılmak ama yeniden doğabilmek demektir. Ve iyiliğimizi istiyorsak, şifa istiyorsak bu doğumlar her seferinde daha pozitif ve daha yaratıcı ve daha faydalı, verimli, besleyen doğumlar olabilir. Başak o yüzden geleceğe umutla bakabilmeli çünkü az sonra Venüs olacaktır.

Ve burada anladığım şey şu ki, bir Balık’ın temsil ettiği kendini feda etme ve kurban bilinci aslında şu ki;

Hiçbir benlik sabit değil ve kendini yenilemek zorunda. Ona tutunduğumuz her anda ise değişim bize ölüm gibi gelir. Ve tutunurken etrafımızı da etkileriz ve de etkileniriz. Tüm direncimiz bize kurban olma psikolojisini hissettirecek olaylar yaşatabilir. Çünkü zannederiz ki dışımızda bir şeyler bizi yok etmek, öldürmek ya da zayıflatmak istiyor. Oysa bir şey istemiyor onlar sadece senin direnmene doğal bir tepki veriyor olabilir. Ya da senin gibi direnenler senin bu durumundan faydalanıyor da olabilir. Ve sen hep bundan fedakarlık yaptığın için şikayet ediyor olabilirsin. Yani aslında bırakman gerekenleri bırakmaya gönüllü olmadığın için direnirken elinden kayıp giden her parçan sana fedakarlık yapıyormuş gibi geliyordur. Ve sen hep mağdur olan oluyorsundur bu şekilde. Oysa hem Başak burcu hem de Balık burcu aslında değişken nitelikte burçlardır ve kendi döngülerini bitirme konusunda esnektirler ve aynı zamanda her bitiş çıkartılacak bir ders demektir, çünkü derslerini alarak yollarına devam etmelidirler.

Balık’ın hissettirdiği bu negatif durum pozitif çalışsa belki de sen aslında bir şifacı olduğunu, topluma, her yere hizmet edebilecek kapasitede ve dolulukta olduğunu görebilirsin.

Sen aslında iyi bir Başak enerjisi ve iyi bir Balık enerjisi çalıştırsan, sadece kendini yenileyebilme gücünde olduğundan ve her değişimin aslında ölümden çok bir doğum olduğunu bildiğinden her doğumda ne şükür ki değiştim ve yenilendim, şimdi daha çok faydalı olabilirim diyebilirsin, çünkü senin her kendini yenilemen ve kendini yüceltmen aslında tüm kolektifin yücelmesine de neden olur, şifa olur. Ancak kendini dönüştürebilen bir insan başkalarının dönüşmesine yardım edebilir. Ancak yaralarını sarmak isteyen biri başkalarının yaralarını sarabilir. Ancak kendine şifa arayan biri başkalarına şifa bulabilir. Varlığı ile bunu her yere yayarak kendini başkalarında hatırlatarak...

Ve düşünüyorum da, fedakarlık dediğin şey aslında vadesi dolmuş ve artık o şekilde hizmet edemeyecek bir benliğin terk edilmesi olabilir. Belki de fedakarlık sandığın aslında bir kurtuluş hatta özgürlük bile olabilir. Çünkü seni ve kolektifi daha iyisi, daha parlağı, daha ilham dolusu bekliyordur. Ve şifalandırdığın da ne kadar sağlıklı olursa karşına da o kadar benzerleri çıkmaya başlamaz mı? Neptün o yüzden Venüs’ün bir üst oktavı olabilir mi?

Her şey kendinle başlıyor. Kendine dürüst olmakla başlıyor. Değişmen gerektiğini kabul etmekle ve kendine hizmetle ve oradan da bize hizmetle devam ediyor…

Ve insanın kendiyle başladığı yerde insanın en büyük hatalarından biri kendine bakmak yerine, kendini incelemek ve değiştirmek yerine, sorunun kaynağı olarak dışardaki etkenleri görmesi ve problemleri düzeltmeye çalışması, dışarıyı değiştirme çabası. Oysa kişinin dışarı ile olan tek ilişkisi oradaki kendini görebilmek için kullandığı bir araç olması. Problemlerin kaynağını görmekte zorlanmanın en büyük nedeni bence, insanların egolarının değişmeye gönüllü olmaması ve zihnin problemin kaynağını dışardaymış gibi gösterip yanıltması. Başak burcunun yapması gereken kendi içine bakıp problemin kaynağını bulmak iken eğer ki yanılırsa kendine bakmak yerine dışındakilere bakarak tüm analiz etme, inceleme, detaycılık gibi zihinsel kabiliyetlerini yanlış şekilde kullanmaya başlayacak ve herkese her şeye karışacak. Kendi dışındaki her şeyi değiştirirken zorlanacak ve daha da çok şikayet edecek. Değişmeye direnen bu insanlar topluluğunu ve yaratacakları medeniyeti düşününce, karşı akstaki Balık’ta şifanın nasıl gerçekleşeceği çok belli değil mi?

İnsanoğlunun toplumsal sorunları ele alma şekline bir bak. Tüm şiddet, suçlar, savaşlar ve her türlü olumsuz nice şey yıllar yüzyıllar da geçse bir türlü bitmiyor. Çünkü Başak bireyleri olarak kendi görevlerimizi yerine getirmiyoruz. Başak olarak kendimizi değiştirme ve iyileştirme kabiliyetini kazanamadığımızdan oluşturduğumuz toplum olarak da kazanamıyoruz. Çünkü problemlerin çözüm yöntemi yanlış. Yanlış yerlere bakıyoruz. İçimizde olan problemleri bireysel olarak dışarda çözmeye çalışırken, kolektif olarak dışımızda oluşmuş olan tüm o problemleri içeri atıp saklayıp gömerek geçici çözmeye çalışıyoruz. Yanlış şeyi yanlış yerde yapıyoruz.

Başağın görevi bir insan olarak kendi şahsi problemi olduğu için her deneyimini kendi içine bakarak tek başına çözebilmesi, çözümleri içerde araması. Balığın görevi ise topluma yansımış ve biriken onca problemin üstesinden gelinemediği için izole edilip dört duvar arasına saklanması ve unutulması değil, tam tersine dışımızda her ne gerçekleşiyorsa onlarla dışarıda yüzleşmek ve kabullenmek, problemin ne olduğunu açıkça üstüne giderek ona bakarak dışarıda görüp kabul ederek halletmek. Bizler toplum problemlerimizi geçiştirmeyi, yatak altlarına, dolapların içine sıkıştırıp saklamayı ve geçici olarak derleyip toparlamayı seviyoruz. Ama bunlar hep geçici çözümler, çünkü sorunları unutarak, geçiştirerek, görmemezlikten gelip onları izole ederek onları çözemez, şifalandıramayız. Tüm kolektif olarak yarattığımız bir dünya var ve içinde herkesin şahit olduğu ama unutmayı yeğlediği, değinmediği insanlık yaralarımız var ve bizler dışımıza bakmayı çok seven insanlar olarak nedense bunlara bakamıyoruz. Belki de bir insanın kendi içine dönüp bakamaması gibi, insanlık da birçok insandan da oluşsa tek bir vücut gibi ve tüm insanlık kendi içine bakamıyordur. Ve o bakamadığı iç dünyası aslında içinde yaşayan her insanın dış dünyası. Ve her birimiz insanlığın yarattığı acıların kendi şahsi dış dünyalarımızda tesiri altında kurbanları oluyoruz. Evet, onları iyileştirmek şart, ama bunu da sen yarattın.

Aslında biraz örneklerle konuşmak gerek. Mesela şu an ki suçları çözme yöntemimiz hapishaneler. Bizler tüm suçları hapishanelere kapatıp toplumdan izole ederek kendimizi kendimizden koruyoruz sözde. Evet, bu da genel toplum sağlığı için bir çözüm ama geçici değil mi? Sorunlar ortaya çıktıktan sonra onları temizleyerek her seferinde onlardan kurtulmak yerine neden kimse sormuyor bu sorunun ortaya çıkmasını nasıl ortadan kaldırabiliriz diye? Çünkü problemin asıl kaynağı henüz bulunmamıştır, özüne inip onun kökü bulunmadığı için o sen her seferinde kessen de büyümeye devam edecek. Belki de bizi bizden izole edip kendi yaramızı bizim yaramız değilmiş gibi görüyoruz. Hapislerdeki onca suçlu aslında yok mu olmalı yoksa bir ders mi olmalı bize ve onların suçlarını sahiplenmemeli miyiz? Çünkü belki sen o suçu işlemedin ama aynı ortak bilincin içinden geldiğin için senin o suçun işlenmesinde de katkın olabilir. Senin sorumsuzluğun, senin kendinle ilgili görmezlikten geldiklerin ve faydalı olamayışın da belki suçların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Çünkü senin umursamazlığın ve kusurlarının da bir yansımasıdır bazı insanların suçları, yaptıkları. Senin kabullendiklerin, görmezden geldiklerindir belki de bu suçlar. Ve tüm bu izole ettiklerimiz aslında kendi içimizde kendimizi kabullenmeyişimizden. Birbirimizi kabullenememizden. Suçlarını nasıl kabul edelim. Yaralarımızı nasıl kabul edelim? Suçlu olduğunu kabul etmeyen bir grubuz ve hala suçluyu işaretlemekle meşgulüz. Ve kimse sorumlu hissetmeyip, durun bunu bir çözelim demiyor aslında.

Eğer eğitim sisteminden memnunsan ve bunun için çözümler bulma çaban yok ise önündeki nesillerin nasıl şekilleneceği konusunda farkında olmadan bir katkın oldu bile.

Eğer sağlık sisteminden memnunsan ve bir çözümün yok ise, ihtiyacın olduğunda nasıl bir şifayı kabul ettiğini seçtin bile.

Nasıl eğitileceğini, ne yiyeceğini, nasıl sağlıklı kalacağını, nasıl yaşayacağını ne kadar umursuyorsan o kadar pozitif yönde değiştirirsin kendini değiştirerek ve topluma katkı sağlayarak. Ya da sadece nefes de alabilirsin. Hiçbir şey yapmayabilirsin. Belki de sadece zarar vermemen de yeter bilemiyorum… Zaten kimsenin senden bir şeyleri değiştirmeni beklediği de yok. Sen sadece kendini düzelt yeter, gerisi zaten gelir..

Sen dahil olduğun dünyaya nasıl katılırsan öyle bir dünya yaratırsın, için nasılsa dışın da öyle yansıyacak etkileriyle sana. Ve tek başına tüm o dışındaki problemlerle uğraşamazsın, çözemezsin onları. Sen iyilik yaptığını sanırken, aslında tek yaptığın kendine olan sorumluluklarını ertelemek olur, tek yaptığın egonun seni iyilik yaptığını zannettirmesi olur, egonun seni kandırması olur. Başak-Balık aksının en büyük sırrı aslında sahip olduğu zekâsı-bilinci ile çözümleri doğru yerde doğru yöntemlerle çözebilmesi gerekliliği. Çünkü Başak bunun için var, son rötuşlarını yapacak yetenekte, kusursuzlaşmanın ve saflaşmanın yolunda yeterli zihinsel sezgisel kabiliyetlere sahip. Çünkü Başak-Balık potansiyellerini her nasıl kullanacak ise yine ona göre birbirlerini yaratacaklar nesiller içinde. Başak iç dünyanın saflaşmasını, şifalanmasını anlatırken, Balık ise tüm kolektifin saflaşmasını ve şifalanmasını anlatır. Başak kendi derslerini çıkarmaktan, balık ise kendi derslerini çıkarmaktan sorumludur. Ve ikisinde de görmezden gelinen şey, problemin ta kendisidir ve onun dışında kalan her şey didik didik parçalanırken ve kurcalanırken problem hala devam eder. Sefalet ve acı devam eder.. Mutsuz, eleştiren, keyifsiz, ve şikayetlerle dolu bir dünya…

Ve 12. Ev kolektif alan artık senin kontrolünde olan bir alan değildir. Senin kontrol edebileceğin sadece 6. Evde kendini gerçekleştirerek nasıl kendini kolektife sunup hizmet edeceğindir. 12. Ev aslında hem sonuçların göründüğü ve yansıdığı yerdir, hem de tüm sonuçların saklandığı ve görünemediği yerdir. Bütün cevaplar orada saklıdır ama hep üstü kapatılmıştır, çünkü içinde umursamaz milyonlarca insan yaşamaktadır ve sadece günü kurtarmanın derdindedirler. Zannederler ki kendileri öldüğünde sorunları da bitecek. Ve o kadar umursamazlar ki çocuklarına ve yeni nesillere sadece çerçöp, bir sürü çözülmeyi bekleyen ödev ve borç miras bırakırlar. Bunun en büyük sebebi de kendine faydası olmayanın kimseye faydasının olmamasıdır. O yüzden hepimiz ağlarız, sızlanırız, mağduruzdur ve problemler hep bizi bulmaktadır. Ve hep bir şeylere muhtaç oluruz. 12. Ev Neptün gibi sislerle kaplı gizli saklıdır ve bir şeylerin üstü hep örtülüdür, her şey bulanıktır ve birbirine geçmiştir. Koca bir okyanus gibi nelerle doludur……Tüm yaralar da buradadır, tüm şifa da buradadır..

Ve bizler bu dünyaya bu hayata geldiğimiz anda aslında istesek de istemesek de bütün bu kolektifin bir parçası olmuşuzdur bile. Ve her nasıl ölüm kaçınılmaz ise ve sen istesen de istemesen de öleceksen; değişim de böyle kaçınılmaz. Sen değişmeye mecbursun, kendine teslim olmaya ve bir şeyleri feda etmeye ve bırakmaya mecbursun.

Aslında sen daha hayata başladığın anda kendini hayata teslim etmişsin ve feda etmişsin haberin yok. Tüm bu hayatın eğer kendine uyanamazsan bil ki o da bir teslimiyet ve kendinden fedakarlık. Sen böyle bir hayatı yaşamayı seçerek asıl olan kendinden vazgeçmişsin, sen kendini böyle bir deneyim ve ders için feda etmediğini mi zannediyorsun?

Ve tut ki uykundan uyandın ve bir anda tüm yaşanmış olan o rüyaların gerçekliğinden vazgeçmek istedin, işte o zaman da aslında teslim oluyorsun, her halükarda kendin sandıklarından, gerçek sandıklarından vazgeçiyorsun, teslim ediyorsun kendini bilinmeze ve belki de kurban gibi hissederek ya da yüce bir fedakarlık gibi hissederek.

Sen bir gün her ne yaşıyorsan onun sonlu olduğunu hatırladığında varlığın teslimiyetini yeni bilinmeyene yöneltiyor. Ya orda ya burada fark etmiyor, her nefes verişte aslında sen çoktan teslim olmuşsun. Tek değişen şey belki de teslim ettiklerin. Önemli olan teslim olup olmamak değil. Dedim ya, teslimiyet doğru veya yanlış ayırt etmeden her an, an be an gerçekleşiyor. Ama teslim olanlar değişiyor. Ve hissettirdikleri…

Eğer ki ben her an bir şeylerden vazgeçiyorsam, umuyorum vazgeçtiğim şeyler hakikatten en uzak olanlardır. Eğer ki ben teslimiyeti hakkıyla yaşıyorsam, umuyorum özüme doğru giden bir teslimiyet yolu yaşıyorumdur.

Umarım, Her bir kendimden kendim için vazgeçişimde kaybolmayıp O’na yaklaşıyorumdur. Çünkü vazgeçişlerin sonu yok. Feda ettiklerimin sonu yok. Ben ne için nelerden vazgeçiyorum, neye teslim oluyorum, bunu seçme hakkımı kullanabiliyor muyum?

Bu dünyada fedakarlık yapmayan bir Allahın kulu yok. Ya hakikatinden vazgeçip kendinden fedakârlık yapıyor, ya sahteliklerinden, ya beslendiklerinden, sevdiklerinden, zincirlerinden ve daha nice şeylerden…

Fedakarlık dediğimiz şeyleri hakikatimize ve özümüze ulaşmak için yapabiliyor olmayı diliyorum. Çünkü fedakarlıktan ve teslimiyetten kaçış yok, aynı ölümden olmadığı gibi. O zaman erdemli bir ölüm diliyorum, yarınlar için, çocukların iyiliği için…

İşte 12. Ev böylesine sisli ve bulanık. İçinden kaçış yok.

 
 
 

Comments


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page