top of page

GÖLGELER, ŞİFA VE ZAMAN

  • Yazarın fotoğrafı: Hande G
    Hande G
  • 18 Ara 2018
  • 9 dakikada okunur

Güneş sisteminde yaşayıp da gölgesi olmayan bir şey olabilir mi? Gündüzün gölgesi olan karanlık geceler, kendi gölgelerimiz, eşyaların gölgeleri vs.. Ancak bizler gün dediğimiz zaman ilk aklımıza gelen genelde gündüzdür ve günün diğer yarısı gecede uyumayı ve görmemeyi tercih ederiz. Her şeyin gölgesi gece gibi gizli saklı, görünmez, hayal meyal, anlaşılmaz ve genelde fark edilmezdir. Astrolojide de durum böyle. Her burcun tam karşısında onu tamamlayan gölge burcu bulunur. Ben Aslan iken gölgem Kova ve bir başkası Kova iken gölgesi Aslan olduğu için karşı taraf ve kendi gölgelerimiz hakkında fikir sahibi olamayız genelde ve kendi içimizde ve başkalarıyla ilgili anlaşmazlıklar oluşabilir doğal olarak. O yüzden gecemizi, karanlık yanımızı, gölgemizi fark etmemiz ve öğrenmemiz gerekir. Ama neden gerekir? Astrolojik olarak cevap vermek gerekirse, burçlar kuşağı mevsimsel bir döngüyü temsil eder ve birbirini takip eden bu burçlar aynı zamanda bir nevi bir evrim basamağı gibi birbirini takip eder. Bir Aslanın Koç, Boğa, İkizler ve Yengeç derslerini tamamlayıp Aslan derslerini işlediğini düşünürsek Başak olmayı öğrenmesi gerekir sıradaki o ise. Ancak bu sıralama aslında bu kadar basit mi işler? Tabiki de hayır. Çünkü dediğim gibi her burcun bir de karşıda zıttı yani gölgesi vardır ve bir şeyi zıttı ile öğrenmeden öğrenmek gerçekten tamamen olamaz. O yüzden olay basit bir çember etrafında dönmekten daha karışık. Bir Koç’un Boğa’yı öğrenmeye geçmesi için öncelikle Terazi’yi görmesi, fark etmesi gerekir. Yani sadece ben diyen ve başkasını görmeyen, umursamayan biri olan Koç her ne kadar anlamakta zorlansa bile gölgesi olarak sen diyeceği karşısında birilerinin de olduğunu kabullendiği zaman (Terazi bir hava burcu ve ilişkileri, iletişimi temsil eder) kendinden ötesinin olduğunu ve kendisiyle aynı olmadığın ve farklı özelliklere sahip olduğunu anlar veya anlamak ister, sonrasında bu farklılıkların neler olabileceğini öğrenmek ister. Böylece başka insanlarla karşı karşıya gelerek kendini tanımlamayı öğrenecektir. Bir Sen olmadan bir Ben olması mümkün mü ki? Her Ben farklı ise her birinin sahip olduğu özellikler, değerler, neleri varsa onlar da farklı olmalı. İşte burada Boğa girer devreye. Ben farklı isem karşı tarafa göre beni farklı yapan nelere sahibim? Beş duyu organım var ve bir sürü yeteneklerim. Belki el becerilerim iyi, belki tat alma duyum gelişmiş, birçok doğuştan getirdiğim bana has kabiliyetlerim var. Kendi değerlilerim var, değer verdiklerim var ve iç kaynaklarım benim kendimde keşfetmem ve bilmem gereken şeyler. Ama Boğanın da bir gölgesi var. O da Akrep. Boğa her ne kadar sahip olduklarına sıkı sıkıya sahip olmaya çalışıp kendini güvence altına almak istese de, Akrep kendi iç cevherlerini bildiği gibi bunların kalıcı olmadığını bildiğinden ya güçlü görünmelidir ya da başkalarıyla sahip olduklarını birleştirmeli, paylaşmalıdır. O sahip olduklarının geçiciliğinin farkındadır, o yüzden sahip olunanların birbirine katılarak ve paylaşılarak gücünü bir şekilde devam ettirmenin derdindedir. O yüzden Akrep başkalarının içini ve ne olduklarını görür görmez anlama yeteneğine sahiptir. Boğa'nın göremediği şey, sahip oldukları kalıcı değil ve bir sınırı var ve bir gün yok olabilirler veya artabilirler de. Ve herkesin sahip oldukları farklıdır. O yüzden beraber yaşamayı öğrenmek istiyorsak güçlerimizi birleştirmeli, adapte olmalı ve değişimlere direnmemeliyiz. Sahip oldukların sonsuza kadar sürmeyecek, sen bu şekilde ben olarak kalmayacaksın ve bir an önce karşı tarafla paylaş. Ve Boğa'dan değişmesini istemek bir Boğa için öl demek gibi bişeydir. Boğa bir karşı taraf olduğunu Koç dersini alarak öğrenmiş biri olarak, Akrep tarafıyla barışır ve karşı tarafla iş birliğine gönüllü olursa işte o zaman bir sonraki aşamada alışveriş konseptine açılabilen Boğa etkileşmeyi ve iletişimi öğrenmek isteyecektir. Yani İkizler. Beş duyu organını ve tüm sahip olduğu yeteneklerini kullanarak Boğa İkizler yolculuğunda tüm verileri toplamaya başlar. Ama hani şu Matrix filmindeki gibi ekranda sürekli akan karmaşık veri yağmuruna tutulabilir. Hiçbir bilgiyi seçmeden her şeyi anten gibi çeken İkizler çok hızlı olmakta haklıdır. Bir nehri izler gibi etrafında olan biten ne varsa beynine işler, zihninden geçirir, datayı toplar, yayar vs.. İkizler'in gölgesi Yay’ı görebilse bir sürü şeyden bahsedip boş boş konuşup yüzeysel olduğundan aslında hiçbir şey anlatmamak yerine felsefe yapmayı deneyebilirdi. Fikirleri sentezleyip aralarında bir bağlantı kurup fikirleri işleyip bir anlam çıkartabilirdi. Ama bunu yapabilmesi için bu kadar bilgiyi birbiriyle ilişkilendirmeyi ve doğru arşivlemeyi, temellendirmeyi öğrenmesi gerekiyor. Arşivlemesi demek aynı zamanda geçmiş kavramını ve zaman farklılıklarını, bunların birbirleriyle bağlanmasını ve zaman akıp geçtikçe bunların üst üste anlamlı olacak şekilde zihinde depolanmasını getiriyor. İşte İkizler'in sol beyin ile yaptığı analitik bilgi akışını sağ beyin ile sabitleyip anlamlı hale ancak Yengeç getirebilir. Sağ beyin bildiğiniz gibi görsel hafıza, duygular vs. ile ilgili. Etkili hafıza tekniklerinde sağ beyin ile sol beynin beraber kullanılması da bundandır. Yengeç'in yöneticisi Ay hız anlamında İkizler yöneticisi Merkür’e ayak uydurup sağ beyin ile soldan aldıklarını işler, kalıcı hale getirir. Artık toplanan bilgiler bir şey ifade edebilecek ve anlamı olacaktır, çünkü birbirleriyle ilişkilendirilebilir hale gelmişlerdir. Yengeç bu sağ beyin kullanımında araç olarak duyguları kullanır. Duyguların oluştuğu bu Yengeç alanı aynı zamanda deneyimlerin yaşandığı ve duyguların oluştuğu ve hatta biriktiği bir alan olarak çok şahsi bir alandır. Bir insanın fikirlerini analitik olarak karşı tarafa iletmesi daha kolay iken bunların duygulara dönüşmesi demek kişiye has anlam, manaların oluşmuş olması ve bireye özgü bir iç dünyanın oluştuğu anlamına geliyor. Ama Yengeç'in zıttı olan Oğlak'a da ihtiyacı vardır. Şöyle ki oluşan bu iç dünyanın dışarıya yansıması nasıl olacaktır? Ve oluşturulacak anlamların, manaların, kelimelerin ve sonrasında oluşacak cümlenin ve belki de oradan da hikayenin bir oluşma sistematiği ve sınırları olmalıdır. Yoksa Merkür'e kapılıp her şeyi kaydetmek yine de birikim içinde kaybolmaya sebep verecektir. Bunların kontrol edilebilmesi duyguların kontrol edilmesi ve oluşturulacak anlamların kontrollü olarak seçilmesi ile olabilir. Oğlağın duygusuz olarak düşünülmesi aslında duyguları kontrol edebilmesinden ve akan duygu seline kapılmadan dış dünyada gerçekleştirmek istediği formu oluşturmasından gelir. Bir hedef oluşturup o hikayenin oluşması ve bunun gerçekleştirilmesi, gün yüzüne çıkması Oğlak özelliği ile olabilir. Çünkü Oğlak gerçekleştirmek için uzun süre de olsa sabırla sistematik olarak çalışır. Yengeç bu arşivi Oğlak ile anlamlı hikayelere çevirmeyi başardığında Aslan bu hikayeyi yaşamak ister. Yani bir nevi yazılan anlamlı bir senaryo vardır ortada ve geriye bunun ışıklar altında sahnede oynanması kalmıştır. Bu rolü de tabiki Aslan tüm o içten ve candanlığıyla o duyguları hissederek dışarda oynayarak yansıtacaktır. O hikayeyi sahneye taşıyıp Güneş'in her şeyi aydınlatması gibi hikayeye ışık ve can verir, canlandırır. Bu iyi bir hikaye de olabilir kötü bir hikaye de. Her şey sağ ve sol beynin ne kadar uyumlu çalıştığına, ve Oğlak'ın sorumluluk bilinciyle hangi duygusal etkileşimlerden ne tür bir hikaye ve yapı geliştirdiğine bağlı olarak değişir. Bir sahne, ışıklar, dekorasyon, bir hikaye ve bir oyuncu vardır. Yani Aslan. Ama tahmin edilir ki bir oyuncu bir oyunu oynarken kendisinin sahne dışından nasıl göründüğünü bilemez, çünkü kendisi oyunun içindedir ve onun rolü kendini gözlemlemek olamaz. Zaten o kadar ışık altındayken sahnenin dışı genelde kapkaranlık olur. İşte Aslan'ın karanlık tarafıdır Kova. Kova sahnede olmayan, hayatı yaşamak yerine gözlemleyen ve bu yüzden iyi gözlemci, olaylara dışardan bakabilme ve tarafsız olma kabiliyeti vardır. Bir Aslan'ın öğrenmesi gereken şeyler yani. Bir insan hem oynayıp içindeyken hem nasıl kendine de bakabilir ki? Gerçekten zor zanaat. Ve işin ters tarafı da oyun sırasında izleyeni göremediği için bunu karşıdan bir geri dönüşüm almadan yapmak zorunda olması. İşte insanın yaşarken kendine objektif bakabilmesi gerektiğini anlaması (gölgesi Kova'yı anlamak) sayesinde Aslan burcu Başak evresine geçebilir. Ve Başak evresi ile sahnedeki Aslan kendini bir başak olma yolunda incelemeye başlar. Kendini eleştirir, bu eleştiricilik onun aslında önemli bir silahıdır. Detaycı olarak her şeyi irdeler, bozar yeniden yapar, yine bozar, yine yapar. İnsanın mükemmelleşme çabasıdır Başak. Daha iyi bir Aslan olma çabasıdır aynı zamanda. Yaratılan oyuncu, kişiliğin ustalaştırılması çabasıdır. Daha iyi nasıl yaşayabilirim, nasıl oynayabilirim. İçsel bir düşünüş, irdelemedir. Yöneticisi o yüzden Merkür'dür. Aslında bir yerde insan daha iyi bir oyun çıkartabilmek için biraz daha geriye gidip çıkış noktasına bakmalıdır. Bu oynanacak hikayenin çıkış noktasında Merkür ve Ay ile oluşan bir hikaye var ise, Merkür'ümüzü tekrar devreye sokup o niyetle daha önceden göremediğimiz şeylere, ya da duymamazlıktan geldiklerimize, ya da daha çok okuyup bilgi sahibi olarak, kısacası akılcı ve doğru iletişim ve etkileşim oluşturarak ve şeyleri doğru anlayarak, daha iyi bir iletişim kurarak, ve yanılgılardan kurtularak ve gereksiz negatif duygular oluşturmaktan kurtularak başlayabiliriz. Doğru iletişim sayesinde çoğu yanlış anlaşılmalar önlenip gereksiz duygu birikimlerinden, yani kızgınlık, öfke, mutsuzluk, melankoli gibi, kurtulmak veya o tür duyguların oluşmasını engelleyebiliriz. Bu şekilde daha pozitif, olumlu manalar, bakış açıları ve hikayeler görüp bunları yaşayabiliriz. Aslında zihnimizi terbiye ederek oluşturmak istediğimiz duyguları ve iç dünyamızı yönetebiliriz. Ve bu da ilerde bir Oğlak olarak topluma yansıyacaktır elbet. İşte Başak bunu yapmaya çalışırken zıttına baktığımızda Balık burcunu görürüz. Başak'ın kendini kontrol etme ve mükemmel olma isteğinin yanında Balık esnek olmayı, oluruna bırakıp akışta kalmayı tercih eder. Belki de bir gün herkes bir Başak gibi mükemmel olmak adına kendini düzeltip çok iyi bir insan olmaya yaklaştığında, Aslan’ın gurur meselesi yaptığı o egosunu binlerce defa bozup yeniden inşa ettiğinde ve artık mükemmel egoyu bulmaya çalışırken mükemmelliğin aslında ne olduğunu sorgulayabilir. Bunca kendini bozup yeniden inşa etmek neden? Ne için bunca çaba? İnsan kendini gözlemlemeye başladığında ve bir Kova'nın objektifliğini kavradığında bir Başak olarak nasıl bir mükemmellik anlayışına sahip olabilir ki? Her şey kendisi için mi sadece? İnsan objektif olduğunda ve yaşama kendine ve her şeye uzaktan bakabildiğinde gördüğü ana resim ona ne gösteriyor olabilir? Bir Başak kendini iyileştirmeye çalıştıkça ve her mükemmelliğe bir adım yaklaştığında ana resimde pozitif bir etki yaratır. Çünkü kendi olumlu anlamda değiştikçe etrafı da, içinde bulunduğu toplum da ve dünya da bundan olumlu anlamda etkilenir. Çünkü her insan o Başak'ı izliyordur ve onla etkileşiyordur. Ve kolektif olarak şifanın sebebidir Başak'ın mükemmellik anlayışı. Gölgesi Balık gibi esnek olmayı ve değişimin akışına bıraktığında kendini mükemmel olmanın değil mükemmel olma çabasının yarattığı değişimin aslında şifanın kendisi olduğunu anlayacaktır. Kendimize yapılan her iyiliğin bütünün hayrına olduğunu bilecektir. İnsan kendine hizmet ettiğinde(kendi kendinin sorumluluğunu aldığında) belki farkında değildir ama varoluşa, bütünün hayrına hizmet etmektedir. Bu o kadar gizliden ve sessiz ilerler ki bir Balık gibi belli belirsizdir. Bir Başak aslında kendini bütünün hizmetine sunduğunda artık Mars etkisindeki bir Koç yerine Koç olmayı becerebilen Venüs etkisinde dengeli bir Terazi olabilir. Ve Venüs olan her Terazi karşısındaki her Boğa'nın Venüsyen cevherlerini daha iyi görebildiği için Venüs'e değer veren bir Mars (Akrep) olabilir. Kendi Venüs ve Mars enerjisini dengeleyebilen insanlar olarak Akrep’in içsel dönüşümünü tamamlayan her insan artık dönüşmekten korkmadığı için bir Yay olarak dış dünyanın bilinmeyen diyarlarına ve olasılıklarına, deneyimlerine ve bilgilerine açılabilir. Çünkü artık sağlıklı bir iletişim ile her yeni olasılığa farklı bir gözle bakabilecektir. Yayı doğru kullanan bir insanın ateşten okları doğru atıldığında birilerini yaralamak ve silah olmak yerine bilinmeyen karanlık diyarları aydınlatmak için kullanılabilecektir. Çünkü her aydınlanış orada yeni bir dünyanın medeniyetin tohumlarını oluşturacaktır. Oğlak ile bu bilgelik yeni medeniyetleri yaratacaktır. Ve sağlıklı, kendine, pozitif bir toplumun geleceği henüz oluşmamış olanların yaratılmasını sağlayacaktır. Henüz gerçekleşmemiş olan ama ufukta bekleyen Kova toplumu ve tüm insanoğlu bir gün Balık ile tamamen şifalanabilir belki. Ve şifalanmış bir toplumdan çıkacak Koç bireylerini hayal bile edemiyorum….

Bu yazıyı bir daha okuduğumda fikirler fikirleri doğuruyor elbet. Peki zaman bunun neresinde diye soruyorum kendime. Şu an kullandığımız zaman ölçütü miladi takvim Güneş’i baz alıyor. Ve bakıldığında çok anlamlı çünkü zaten burçlar kuşağı Güneş’in izlediği yol olan ekliptik ve Güneş sırası ile her birini aydınlatıyor sırasıyla ve dünya ve insanlar olarak bir süreci yaşıyoruz. Aslan burcunu düşündüğümde de anlamlı geliyor bazı şeyler. Zaman denen şey aslında var yok teorilerini düşününce, her şey aslında şimdiden ibaret ve şimdi var ise, o zaman sadece yaşadığımız an var ve Aslan burcu da An’ı yaşamak ve içinde olmak, kendini o anda yaşamak anlamında çok uyuyor bu duruma. Ancak Aslan’ın yaşadığı o an aslında daha önceden yazılmıştı Yengecin senaryosuna göre. Ay için küçük zaman karşıtı Oğlak yani Satürn için büyük zaman hatta zamanın yönetici denmesi çok anlamlı aslında. Hicri takvim ile Ay bazlı zaman takibi yapılması da çok anlamlı. Ya da büyük döngüler için Satürn’ün baz alınması da çok anlamlı. Sanki küçük ve büyük çarkların birbirine bağlı olduğu bir saatin içini anımsatıyor Ay ve Satürn döngüleri. Biraz daha derine indiğimde ise bir ama yaşıyorum…

Çünkü…

Duyguların oluşmasının nedeni düşünceler..Yani Merkür. Gören bir göz olmadığında tüm zaman anlamsızlaşıyor. Bir zihin olmadığında ne arşivlenebilir ki? Data, tarih, hikayeler, bunların ne önemi kalır ki? Geçmiş ve gelecek olmadığında zaman olabilir mi ki? Merkür (öncü hava olan İkizler) ile zamanı oluşturuyor olabilir miyiz? Ya da daha doğru bir tanımla, zamana şahit oluyor olabilir miyiz? Şahitlik daha doğru çünkü Merkür ile zaman yaratılmamış olabilir. Daha derine indiğimde ise geriye sadece Venüs ve Mars kalıyor. Yani salt kutupluluk. Dualite. Her biri tek başına bir şey ifade etmezken ikisinin aynı anda var olması ile oluştuğuna göre bu ikisinden biri tek başına zamanı yaratıyor olamaz. Ama ikisinin var olması ve dualitenin oluşması da tek başına zamanı yaratmıyor olabilir. Nasıl ki olmak ya da olmamak aynı ise zaman için de böyle olabilir. Yani bir başı olmayabilir zamanın. Çünkü zaman lineer algılanan bişi olmayabilir. Başı olmayan bir şey de sadece ya vardır ya yoktur. Yok iken sorgulamanın bir anlamı yok, ama var iken sorguluyor isem de o zaman sadece şahit olduğum yani gözlemlediğim an zamanın olduğu andır. Yani havanın (Merkür) hareketi dualitenin var olduğu, gözlemlendiği ilk yer olabilir belki de. Dualitenin var olabilmesi için onu yaratan iki kutpun birbirlerine tanıklık etmesi birbirini görmesi ve yansıtması gerekir ki var olabilsinler. Bunun için Merkür gerekli. Hani duymuşuzdur mutlaka bir yerlerde: Her şey zihinde başlar. Aslında her şey düşündüklerimizden ibaret.

Düşünme şeklimiz zıtlıklardan oluşuyor. Ama düşünüyorum da, zihnimiz dualitenin kutupları (Venüs ve mars) var olduğu için mi zıtlıklar ile çalışıyor, yoksa aslında dualite de zihnin bir ürünü ve aslında hiçbir şey yok ve sadece kendini zihinsel farklılıklara ayıran tek bir bilinç mi var? Ve neden biz insanlar her şeyin bir kökenini bir başını başlangıcını arama ihtiyacı duyuyoruz? Zihin kendine dışardan bakabilse (varsayıyorum) aslında düz bir çizgide ilerlemediğini görebilir mi ki?

 
 
 

Kommentare


© 2023 by The Artifact. Proudly created with Wix.com

bottom of page